Antoine Bouvard’ın At Meydanı (Hipodrom) Projesi
Bu meydanda geçmişte cirit ve at yarışları yapılmış, hanedanın düğün ve sünnet gibi görkemli şenlikleri düzenlenmiştir. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed’in gürz talimi yaptığı da bilinmektedir. Meydana yönelik ilk düzenleme faaliyeti, 1856 yılında Sultan Abdülaziz döneminde gerçekleştirilmiştir. 1861 yılında Zaptiye Nazırı Hüsnü Paşa’nın da bazı düzenlemeleri olmuştur. Daha sonra ise 1890 yılında La Turquie Gazetesi, At Meydanı’nda umumi bir park tesis edileceğini ve parkın her iki ucuna da birer köşk inşa edileceğini okurlarına bildirmiştir. Sultan II. Abdülhamid’in saltanı döneminde, 1899 yılında Alman İmparatoru Wilhelm’in ziyareti öncesinde meydan faaliyete açılmıştır. Alman İmparatoru Wilhelm de meydanın kuzey ucuna yapılması için bir çeşme hediye etmiştir. Projeye göre; At Meydanı’nın batısındaki 16. Yüzyıldan kalma İbrahim Paşa Sarayı yıkılacak ve yerine polis müdürlüğü yapılacaktır. Bu bina, At Meydanı’nı boydan boya kaplayacak, E harfi biçiminde, yaklaşık 480 metre uzunluğunda olacak, ölçek ve plan itibariyle Bouvard’ın Paris’teki şaheseri Sanayi Sarayı’na benzeyecektir.
Antoine Bouvard’ın Beyazıt Meydanı Projesi
Bouvard bu projesi ile kente gerçek bir şehir hüviyeti kazandırmak amacındadır. Bouvard, varolan meydanın boyutlarını genişleterek büyük bir dikdörtgen oluşturmayı ve Harbiye Nezareti’nin bulunduğu eksen üzerine bir Belediye Sarayı binası konuşlandırmayı tasarlamıştır. Yeni meydan dörde bölünecektir. Meydanın batısındaki Sultan Bayezid Medresesi yıkılacak, yerine avlulu ve kubbeli ikiz binalar inşa edilecektir. Bu iki bina, Sanayi ve Ziraat Müzesi ile devlet kütüphanesidir. Binalar sırasıyla modernleşme ve terakkinin, eğitim ve kültürün simgeleri olacaktır.
Antoine Bouvard’ın Yeni Camii Meydanı Projesi
Bouvard bu projesinde sahilleri açmak ve Yeni Cami’nin önünde geniş bir meydan oluşturması önerilmiştir. Bu meydanın sınırları, camiyi çerçeveleyen iki çeyrek daireden oluşacaktır. Cami yanlarına da iki bina yapılacaktır. Bu projede Yeni Cami’nin kubbesi, yeni Galata Köprüsü ile oldukça uyumludur.
Antoine Bouvard’ın Galata Köprüsü Projesi
Bouvard’ın projesi, Galata Köprüsü için oldukça modern bir görünüm önermektedir. Çizimdeki Haliç, gerçek Haliç’ten daha geniş, daha uzun görünmektedir. Sahildeki gezinti yolları, yapının anıtvari boyutlarını vurgulamaktadır. Bouvard, üzerindeki heykelleri ve aydınlatma elemanlarıyla birlikte tasarladığı köprüyü iki büyük kule ile sonlandırmış, meydan girişlerini abideleştirmiştir. Bouvard bu proje ile ilgili çalışmalarını yürütmek için 1908 yılında İstanbul’a gelmiştir. Projede oldukça ilerleme kaydedilmesine rağmen, 1909 yılında Sultan Abdülhamid’in hâl edilmesiyle rafa kaldırılmıştır.
Haliç Köprüsü Projesi
Osmanlı İmparatorluğu’nda Haliç Köprüsü ile ilgili çalışmalar Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar uzanmaktadır. İlk teklif 1503 yılında Leonardo Da Vinci’ye iletilmiş, bundan 3 yıl sonra da Michelangelo’ya bir teklifte bulunulmuştur. Fakat her iki girişim de sonuçsuz kalmıştır. Haliç’e dair ilk çalışma 1836 yılında yapılabilmiştir. Bu köprü 600 metre uzunluğunda 10 metre genişliğindedir. II. Abdülhamid döneminde ise Galata Köprüsü’nün inşaatı tamamlanmıştır (1878). Bu projeyi bir İngiliz şirketi hayata geçirmiştir. Sultan Abdülhamid’in İstanbul’a dair gerçekleşen ilk projesi budur.
Aurique’nin Galata-Süleymaniye Asma Köprüsü Projesi
1906 yılında Aurique’nin çizmiş olduğu plan şöyledir; tarihî yarımada ile Beyoğlu arasında Haliç üzerinde; fakat Haliç’e inmeden bir geçiş düşünülmüştür. Bir ayağı Galata Kulesi yakınında bir ucu Süleymaniye’de olan asma köprü, düz bir satıhla iki yakayı birbirine bağlayacaktır. 1.200 metre uzunluğunda olacak bu asma köprü, İstanbul’un Galata’dan gözlenen temel siluetine yeni bir unsur olarak eklenecektir. Fakat birçok görüşe göre bu proje, şehrin siluetini olumsuz manada etkileyeceği hesaba katılarak faaliyete geçirilememiştir.
Mösyö d’Anturan Corenty’nin “Hamidiye Köprüsü Projesi (Açılıp-Kapanabilen)
Projeyi teklif eden İtalyan kökenli d’Anturan Corenty’dir. Corenty, açılıp kapanabilen, gemi geçişlerinin sağlanacağı asma düzeneğin sağında ve solunda olmak üzere sekiz dolgu ayağın üzerine oturan sekiz kemerli bir köprü ile Haliç’i aşmayı tasarlamış; tasarımına da oldukça ilginç unsurlar eklemiştir. Corenty, köprü yüzeyini üçe bölmüş, ortasını raylı sisteme Haliç’e bakan, cephelerini ise 3 katlı sıra binalara ayırmıştır. Geçişin karaya ulaştığı iki yakada binaları birleştirense bir Tak-ı Zafer’dir.
Mösyö Pierre’nin Haliç Köprüsü Projesi
1902 yılında Mösyö Pierre tarafından tasarlanan proje üç bölümden oluşmakta, her bölüm bir çift minareyle noktalanmaktadır. Minareler birbirlerine balkonlarla bağlanmakta, balkonlar da yapının demir kemer aksamıyla gösterişli bir biçimde görkemli bir kapı intibaı vermektedir. Karaköy ve Eminönü taraflarına yakın olan uçlarda, ilk katlarda dükkânlar yer almaktadır. Dükkânların bulunduğu katlar, iki merdivenle deniz seviyesindeki platforma bağlanmakta, bu platform aynı zamanda rıhtım işlevi görmektedir. Bu proje çeşitli sebeplerden ötürü uygulamaya konulamamıştır.
Mösyö Aides’in Gemi Taşımacılığına Mahsus Demiryolu Projesi
Osmanlı arşivlerinden bu projenin sadece “zeyil’i”; yani eki bulunabilmiştir. Projenin ekinden anlaşılacağı kadarıyla yedi izahlı bir çizim daha olmalıdır. Bu projenin amacı; kurulacak bir düzenekle ‘’her nevi gemiyi’’ ray üzerine oturtarak ikinci bir limana taşımaktır. Bu proje gerçekleşememiştir.
Yıldız Bahçesi ve Demiryolu Projesi
Sultan II. Abdülhamid’in Dolmabahçe Sarayı’ndan ayrılıp Yıldız’a yerleşmeye karar vermesiyle, Yıldız’da yapılaşmaya paralel olarak iskân edilen arazinin genişliği de büyümüştür. Bu süreçte Yıldız’a Küçük Mabeyn, Cariyeler Köşkü, Şale Köşkü, Yıldız Camii, harem yapıları, tiyatro, marangozhane, eczane, tamirhane, kilithane, çini atölyesi, kütüphane, silahhane, şehzade köşkleri, kasırları, yönetim yapıları, koruma yapıları ve servis yapıları eklenmiştir. Yıldız’ın nüfusu askerlerle birlikte 32.000 kişiyi bulmuştur. Yıldız Sarayı’nda bulunan yapılar arası ulaşımın sağlanması, aynı zamanda ortak bir temaşa alanının oluşturulması için bir plan hazırlanmıştır. Plana göre bahçe, boğaza doğru genişletilecek ve Büyük Mabeyn, Çadır, Malta ve Şale Köşkleri yaklaşık iki kilometre olan bir demiryolu ile birbirine bağlanacaktır. Bu demiryolu aynı zamanda Ertuğrul ve Orhaniye Kışlalarını da birleştirecektir. Fakat bu demiryolu projesi gerçekleşememiştir.
S. Prerault’un Cisr-i Enbubi (Tüp Geçit) Projesi
Rumeli ve Anadolu’nun demiryolu başlangıç noktaları olan Sirkeci ve Haydarpaşa’yı birleştirmeyi amaçlayan ilk teklif 1891 yılında S. Prerault’tan gelmiştir. Günümüz mühendisleri, S. Prerault’un teknik çizimlerde “ Deniz Altı Çelik Tünel” adını verdiği projesinin 13 payandaya oturtulan çelik tüplerle uygulanmasının mümkün olmadığı kanaatindedir. Aynı kanaat muhtemelen Boğaz’ı tanıyan Osmanlı yöneticilerinde de hâsıl olmuştur ki proje akim kalmıştır.
Raimondo D’Aronco’nun Dersaadet Ziraat ve Sanayi Sergi-i Umumisi Projesi
19. yüzyıl dünyasında mimarlığın ve mühendisliğin en dikkate değer ve görkemli yapıtlarını inşa edilmesine yol açan uluslararası sergiler, büyük boyutlu ticari ve kültürel alışveriş ortamı oluşturmasının yanı sıra ülkelerin prestij yarışını da simgeleyen organizasyonlardır. Sultan II. Abdülhamid ise gençlik yıllarında muhtemelen ziyaret ettiği ve faydasını gözlemlediği bir serginin yeniden Osmanlı’nın başkentinde açılması için gerekli iradeyi 15 Mart 1893’te imzalamış, Selim Efendi’nin başkanlığında bir komisyonun kurulmasını emretmiştir. Çok geçmeden Şişli’de bugünkü Abide-i Hürriyet Meydanı’nda açılacak olan “Ziraat ve Sanayi Sergi-i Umumisi” için bir yönetmelik hazırlanmıştır. Bu proje için 1887 Venedik Güzel Sanatlar Sergisi, 1890 Torino I. Mimarlık Sergisi ve 1891 Palermo Ulusal Sergisi için açılan yarışmalarda çeşitli seviyelerdeki başarısı ile tanınan Mimar Raimono D’Aronco ile anlaşılmıştır. 1894 depremi projenin yürürlüğe konulmasını engellemiştir.
Ferdinand Arnodin’in Cisri Hamidi ve Çevre Yolu Projesi
Da Vinci’nin 1503 yılında Haliç için projelendirdiği köprüyü, istenirse Anadolu’ya da uzatabileceği teklifinin dışında, Boğaz’a köprü inşa edilmesi için ilk ciddi girişim 1900 yılında Ferdinand Arnodin’den gelmiştir. Projenin başlıca amacı, Asya ile Avrupa arasında demiryolu bağlantısı sağlamaktır. Ancak projede yaya ve araç trafiğinin de düzenlenmesi öngörülmüştür. Rumeli ve Kandilli arasında yapılması öngörülen Hamidiye Köprüsü’nden geçecek demiryolu, Bakırköy ve Bostancı İstasyonlarını birleştirecektir. İstanbul’un sonraki yıllarda bu yöne doğru gelişimi düşünülmüş, hat bu sebeple geniş tutulmuştur. Projeyle birlikte sunulan betimlemeye göre, köprünün mimarisi “Selçuklu” üslubu ve diğer İslamî üsluplardan oluşmaktadır. Kubbeler, İslam halifelerinin saraylarını hatırlatmakta ve Müslümanların halifesi olan Osmanlı sultanının iktidarını yüceltmektedir. Bu proje yürürlüğe konulamamıştır.
Sultan Abdülhamid Gölü ve Ölü Deniz (Lut Gölü) – Akdeniz Kanalı Projesi (Prusya’lı bir zabit)
Projenin tasarlayıcısı olan Prusyalı zabite göre; Vadi-el Araba’da yapılan araştırmalardan Ölü Deniz ile Akabe Körfezi’nin eskiden irtibatta olduğu neticesine varılmıştır. Burada takriben 90 kilometrelik bir arazi kazılırsa 25-30 kilometre genişliğindeki bu yer su altında kalacak, bu suretle Şeria-el Kebire (Ürdün) ve El Ghör Vadilerinde büyük bir göl meydana gelecek, kıyılarında tıpkı eskiden olduğu gibi hayat ve ticaret gelişecektir. Bu proje ile trafiğin bir kısmı Arap-Suriye yoluna aktarılacak, Türkiye ve büyük devletler arasında Türkiye’nin dostu olanlar Süveyş Kanalı’na muhtaç olmayacaktır. Bu proje gerçekleştirilememiştir.
Münif Paşa’nın Büyük Osmanlı Parkı Projesi
Projeye göre, söz konusu park üç bin metre genişliğinde dikdörtgen bir alan üzerinde kurulacak, Avrupa, Asya ve Afrika’daki bütün Osmanlı İmparatorluğu topraklarını kapsayacaktır. Osmanlı Devleti’nin, hangi ecnebi devletlerle sınırdaş olduğunun anlaşılabilmesi için, söz konusu devletlerin topraklarının bir miktarı da parkta gösterilecektir. Aynı şekilde, içeride hudutlar çizilerek devletin içindeki bölgelerin birbirinden kolaylıkla ayırt edilebilmesi sağlanacaktır. Projede karalar, denizler, ırmaklar, dağlar, çöller, ormanlar, madenler, şehirler, yollar, telgraf hatları velhasıl bütün tabi şekiller, olabildiğince asli yapıları ve büyüklükleri oranında yer alacaktır. Denizler ve göller havuz şeklinde yapılıp içlerine deniz suyu doldurulacaktır. Adalar yerli yerinde gösterilecek, sahiller dahi her ne şekilde ise öylece yapılacak ve içlerine kendilerine mahsus gemiler konulacaktır. Irmaklar küçük mecralar ile gösterilip, bunların içinde tabiî yönlerine doğru âdeta tatlı su akacaktır. Bu proje uygulamaya konulmamıştır.
Raimondo D’Aronco’nun Türk-Yunan Harbi Zafer Anıtı Projesi
Osmanlı Devleti ile Yunanlılar 1897 yılında savaş alanında karşı karşıya kalmışlardır. Bu savaş II. Abdülhamid’in kendi rızasıyla girdiği ilk ve tek savaştır ve Osmanlı Ordusu’nun zaferi ile sonuçlanmıştır. Bu zafer tüm Osmanlı topraklarında büyük bir sevinçle kutlanmıştır. Osmanlı Hükümeti bu zaferi bir de, sürekli hatırlanabilir kılacak bir eserle taçlandırmak istemiş; Raimondo D’Aronco, son büyük Osmanlı anıtını işte bu ortamda tasarlamıştır. Fakat bu proje gerçekleşmemiştir.
Layihalar, Irmak Projeleri ve GAP
Sultan II. Abdülhamid, saltanatının ilk yıllarında özellikle valilerden bulundukları bölgenin genel durumu ve sıkıntılarını kapsayan raporlar istemiş, bu istek doğrultusunda ülkenin her yanından hükümet merkezine “Layihalar” gönderilmeye başlanmıştır. Onlardan biri Hasan Fehmi Paşa’nın 24 Nisan 1880 yılında sunduğu layihadır. Hasan Fehmi Paşa layihasında; Osmanlı sınırları dâhilinde belirli merkezler arasında şose ve demir yolları yapmayı, iskele ve limanlar inşa etmeyi, bazı bataklıkları kurutup elde edilen araziyi tarıma açmayı, nehirler önüne setler kurarak sulama kanalları vasıtasıyla binlerce dönüm toprağı yeniden canlandırmayı teklif etmiştir. Paşa’nın layihası imparatorluk yöneticileri arasında büyük ilgi görmüş, uygulanması yönünde ciddi adımlar atılmış, sonraki yıllarda kısmen hayata geçirilmiştir. Fakat bazı maddeler plan aşamasından öteye geçememiştir. Bunlardan biri Güneydoğu Anadolu Bölgesi Sulama Projesi’dir. GAP projesi gibi sonraki yıllarda ülkeye kazandırılan sulama projeleri arasında adı geçmeyen bir başka sulama projesi daha vardır. Teklifin adı; Kızılırmak Sulama Projesi, hazırlayıcısı da eski bir maden işletmesi müdürü Ahmed Bey’dir.
Menderes Nehri’nin Ulaşıma Açılması Projesi
Büyük Menderes Ovası’nda bataklıkların kurutulmasını ve ovada yapılan üretim faaliyetlerinin artırılmasını hedefleyen projede asıl gaye; Menderes Nehri üzerinde Bahr-ı Sefid – Aydın – Sarayköy arasında yapılacak çalışmalarla akarsu üzerinde taşımacılık yapılabilmesidir. Büyük Menderes Nehri projesiyle hedeflenen 380 kilometrelik nehir yolculuğudur. İlk defa 1869 tarihli konsolosluk raporunda söz edilen Menderes Nehri üzerinde taşımacılık yapılması fikri Dersaadet’te 5 Ağustos 1884 tarihinde bir imtiyaz şeklinde somutlaşmış ve Ser Kilarî Osman Efendi’nin projesi kabul edilmiştir. Osman Efendi ile yapılan sözleşmenin hayata geçirilememe sebepleri bilinmemekle beraber proje 10 yıl sonra 1892 tarihinde bir kez daha gündeme gelmiş, Menderes Nehri üzerinde ulaşımın sağlanabilmesi imtiyazı, bu kez Osmanlı Devleti uyruklu Ohannes Samancı Efendi ile Abdullah Efendi’ye verilmiş; ancak bu işe talip olan kişilerin yeterli sermayeyi bulamamaları ve bir türlü şirket kuramamaları sebebiyle ileri bir tarihe ertelenmiştir.
Sultan Abdülhamid Han’ın Alman Çeşmesi’ne Karşılık Berlin Hastanesi Projesi
Alman İmparatoru Wilhelm, ilki 1889 ikincisi 1898 yılında olmak üzere iki kez Sultan II. Abdülhamid’i ziyaret etmiştir. II. Wilhelm’in ziyaretleri sonrasında pekişen dostluğun anısına, Wilhelm Almanya’da yaptırdığı bir çeşmeyi İstanbul’a göndermiştir. Bu çeşme daha sonra Sultanahmet Meydanı’nda hazırlanan yerine monte edilmiştir. Alman Çeşmesi’nin açılış töreni İmparator Wilhelm’in doğum günü olan 27 Ocak 1901’de yapılmıştır. Sultan II. Abdülhamid’in Wilhelm’in bu davranışına karşı kayıtsız kalmak istememiştir. Nitekim çok geçmeden Alman Çeşmesi’ne karşılık, Türk-Alman dostluğunun Almanya’daki simgesi olmak üzere, Sultan II. Abdülhamid Alman halkı için Berlin’de bir hayır eseri yaptırmayı tasarlamıştır. Berlin Sefiri Ahmet Tevfik Paşa’ya bu konuya dair girişimlerde bulunulmasını irade buyurmuştur. Sultan II. Abdülhamid, Berlin Hamidiye Hastanesi’nin yapımı için Mimar-ı Hazret-i Şehriyari’den Vassilaki Yorgo Bey’i görevlendirmiştir. Hastanenin planı ve keşif defterlerini hazırlama görevi ise Kemaleddin Bey’e verilmiştir. Bugün Berlin Hamidiye Hastanesi’nin yerinde Berlin Tıp Üniversitesi Biyokimya Enstitüsü olarak kullanılan ve “İda-Simon Stift” adını taşıyan bir bina bulunmaktadır. Berlin Üniversitesi Kadın-Doğum Kliniği’nin bulunduğu yörenin 1935’te yapılan planında yer alan İda-Simon Vakfı binası ile Kemaleddin Bey’in 1902 krokisindeki Berlin Hamidiye Hastanesi “T” harfi şeklindeki planın kuzey-güney doğrultusunda uzanan uzun ayağı hariç, hem konum hem de biçim bakımından örtüşmektedir. Muhtemelen İda-Simon Vakfı binası, bir şekilde yarım kalan Berlin Hamidiye Hastanesi’nin temelleri üzerine yapılmıştır.
Deniz Suyundan İçilebilir Su Elde Etme Projesi
1893 yılında devrin padişahı Sultan II. Abdülhamid “Fransa’da işitildiği üzere, deniz suyu içinden elektrik akımı geçirilerek suyun temizlenip temizlenmeyeceği ve bunun da sokak çeşmelerinde kullanılıp kullanılmayacağının, ayrıca maliyetinin ne olacağının araştırılması” isteğinde bulunmuştu. Padişahın iradesi gereği Paris Sefareti konuya dair girişimlerde bulunmuş ve cevabi yazıyı, ekinde Dr. Bufer’in hazırladığı raporla birlikte hariciye nezaretine iletmişti. Nezaret, raporu daha sonra Hıfzı Sıhha Komisyonu’na havale etmiş, komisyon 19 Nisan 1894 yılında raporları değerlendirip bir karara varmıştır. Kararda; “hermit” yöntemiyle içinden elektrik geçirilerek deniz suyunun içilebilir hâle getirilmesi usulü Avrupa’da dahi henüz kabul olunmamıştır, ileride Avrupa’da uygulandığı takdirde Türkiye’de de tatbiki düşünülebilecektir.” denilmiştir.
Aram Tahtacıyan’ın Galata Kulesi Tasarısı
“Kule-i mezkurenin ahşap kısmının hedmiyle, demirden bazı ilaveler yani askı bahçeler, teraslar ve localar inşası hususunun tarafıma terk ve tahsisini istirham eylerim.” Son cümlesiyle 9 Kasım 1908 yılında bu arzuhali Başvekâlete sunan isim Aram Tahtacıyan, teklifinde yapım için herhangi bir maddi talebinin bulunmadığını özellikle vurgulamaktadır. Ayrıca işletme gelirlerinin %20’sini ise devlete bırakmayı taahhüt etmektedir. İstediği yap-işlet-devret süresi 30 yıldır. Aram Efendi’nin bu teklifi iki ay sonra Sadaretçe değerlendirilmiş; çeşitli çekinceler dile getirilmesine rağmen cevap müspet şekilde olmuştur. Tekliften; “gayet mükemmel ve dil-rüba”, “en mükemmel tarzda düşünülmüş”,”san’at nazarından bir kıymet”,”Tahtacıyan’dan mühendis ve mimar-ı şehir”, “zeki”, “muktedir”, “ehil” diye söz eden makaleye rağmen teklif reddedilmiştir.